Deniz üstü yelkenden

Önceliklerin, daha doğrusu öncelikleri doğru belirleyebilmenin hayattan alınan tatmin hissini artırmak gibi bir yan etkisi var. Epeyce zaman da kazandırıyor, hayat kalitesi epeyce artıyor. Son aylarda işi üçüncü plana, çok uzun yıllar ertelediğim bir keyfimi de daha ön sıralara almaya karar verdim. Buna karar demem de pek adil olmayabilir, tek bir yön belirle(ye)mediğim için farklı yönlere dağılan hayatım bir odak belirlemek zorunda bıraktı diyebilirim. Dikkat eksikliğim vardır, bir odağım olmazsa çok kolay savrulabilirim. Bu özgürlük gibi görünse de, bir noktada köksüzlük haline gelip bedeni, aklı ve ruhu yoruyor.

Zorunluluklara, aklımdaki gibi olmazsa dünya tersine döner zannettiğim dünya işlerine biraz uzaktan bakmayı becerince gerçekten önemli olan şeyler de berraklaştı. "Büyük resmi görmek" böyle bir şeymş demek, vay! Denize kavuşmak için birkaç küçük taşın yerini değiştirince, hayat güzelleşti. İşini seven ama denizi işinden fazla seven, ufuk açıcı sohbetlerle saatler geçirebildiğimiz, o tekneyi bir araç değil de ekipten biri gibi gören az sayıda insanla, ortaklaştırabildiğimiz zamanlarda denize çıkabilmek ne güzel oldu, bilemezsiniz. Kimsenin gelemeyen keyfini beklemeden, acaba bugün deniz var mı diye gözünün içine bakakalmadan, hayatı hala seven ve birbirimizi önemsediğimiz, dengeli, kendini ifade etmeyi becerebilen ve kabuğunda mutlu insanlarla olmak paha biçilemez.

Yemek yapmayı ve kalabalık yemek yemeyi seven insanlarla olmak keyiftir. Yemek yazılarına başlarken ne demiştik, yemek sosyal bir iştir. Bu ekibin ortak keyiflerinden biri de yemek yapmak ve yemek. İyi yemek neredeyse bir şekilde gidilir ve bulunur - rüzgarla, motorla, dört tekerlekliyle, iki tekerlekliyle, iki ayakla, o keyfe ulaşılacak. Teknede yemek yapmak zor görünebilir, ama çok seçici olmazsanız ve damağınızı kısıtlamazsanız, elinizdekilerle pekala nefis şeyler çıkıyor. Menüyü belirlemek, tadı zenginleştirecek ufak-tefek malzemeyi de hazırda bulundurmak he zaman faydalı. Söylemeye gerek yok tabii, her şey az yer kaplamalı, kolay bozulmayacak malzeme seçilmeli, ya da taze alınıp tüketilmeli. Biz bu kısa gezilerde Atlantik geçmiyorduk sonuçta, elimizin altında ve yakın limanlarda/marinalarda her zaman alternatifler vardı. Sadece ne yeneceğine zamanında karar vermek lazım, malum, deniz çok acıktırıyor ve hazırlık zaman alabiliyor.

Paylaşacağım tarifi karar vererek yapmadık. O gün tutulan kalamar, yanaştığımız iskelede bulduğumuz zerzevat, Aktur'dan safalarla gelen konukların getirdiği içecekler ve yanımızdaki çeşni ile bu çıkıverdi. Anısı sohbeti bol bir gündü, son zamanlarda tanıştığım en dolu, en tontiş insanlardan biri günümüzü ve gecemizi eşsiz kıldı. T.'nin annesi, diğer T.'nin kayınvalidesi, ülkemizin yetiştirdiği bence en kıymetli, en eğitimli, ve şimdilerde nesli tükenmekte olan değerlerinden biri. Sohbetinden öğrendiklerimiz ve bizi öğrenmeye meraklandırdığı konular başka bir yazıya kalmalı.

Bende çene bitmez, tarife geçelim.

Malzemeler:

1 adet kalamar, taze yakalanmış (kesme tahtasına gelene kadar geçirdiği aşamaları yüreğim kaldırmıyor, yakalayan düşünsün) Taze olduğu için bira, soda ya da karbonatta bekletmeye gerek yok, zaten yumuşacık olacak

2-3 diş sarmısak

İstediğiniz kadar tuz ya da 1 çorba kaşığı soya sosu. Karabiberi tabağa servis edilmeden önce eklerseniz taze aroması kaçıyor, serviste serpmenizi öneririm

Birkaç yaprak kereviz (mutfakta bizcileyin OCD iseniz, yemek yapmak durumunda kaldığınız tatillere kendi baharatınızı da götürürsünüz. Kurutulmuş kereviz, sarmısak tozu ve kaya tuzundan yaptığınız baharat yanınıza alacaklarınızdan olsun. Bu da günün tüyosu olsun benden size, kıps.)

Göz kararı zeytinyağı, bir tatlı kaşığı kadar tereyağı

1 limonun suyu, yarım kabuğun rendesi

1 kadeh şarap (elinizin altında ne varsa)

Tabak kenarı:

Çekirdeğini çıkarıp halkaladığınız bir avuç kalamata

Kıyılmış vaziyette 1 taze soğanın yeşil kısmı, yahut frenk soğanı, o da yoksa çeyrek kırmızı soğan, ama minicik küplenmiş olacak

İkiye kesilmiş 5-10 adet şeker domates

Elinizi korkak alıştırmadan rende parmesan

Bir miktar kraker, etimek, taze baget dilimleri ya da kızarmış ekmek yanında ya da üstünde servis edebilirsiniz. Ekmeğin yanından üstüne terfi edince adı bruschetta oluyor hemen. Hatta ekmeğin üzerine gezdireceğiniz zeytinyağı da ufuk açıyor. Ben kişniş tohumu serpiştirmeyi de seviyorum, lezzet çarpanı.

Yapılışı:

Her türlü yemekte, önce zeytinyağını hafif ısıtıyoruz. Çok hafif - andante. Abartmayın ki oto-oksidasyon denen kimyasal süreç başlamasın, yağınız aromasını ve kalitesini kaybetmesin. Tereyağını da ekledikten sonra, eriyip karışınca, üzerine vurup hafif ezdiğiniz sarmısakları ve tuzu (ya da soya sosunu) ekliyoruz. 

Kokusunu hafifçe verdi mi (molto pianissimo)? O zaman kalamarları funda edin. İçimizdeki gerçek kaptanlar homurdansa da, her terimi illa tek yerde mi kullanacağız? Boca edin işte kalamarı - ister halka halka, ister şerit şerit, bacaklar zaten buket. Üzerine de 1 limonun suyunu ekleyin. Kapağını kapatın, biraz aromalansın, sonra kıyılmış kereviz yapraklarını, limon kabuğu rendesini ve şarabı ekleyin. Kokusu burnunuza "bunu yemen lazım" diyene kadar pişsin. 15 dakika kadar.

Yancı: 

Hazırlarken, rom-lime-zencefili çırpıştınca oluveren dark&stormy'ler ve bir adet podcast öneririm. Bu ara hiç okumadığım ama dinlemesi keyifli Ahmet Ümit romanlarına sardım. Şurada bir buket mevcut. Pişirme aşamasında ise lütfen Celia, sesi de açın. Tekne mutfağında bırakın dans etmeyi yan yana çalşılacak yer bile yok - havuzluk ne güne duruyor? Verin ellerine kesme tahtalarını, karıştırıcıları, bir yandan da işe yarasınlar, öyle boş durmak yok :)

Yemekte kalkan kadehlerin eşlikçisi bu. "Denizin ortasında, mum yanar sofrasında", güzel funk tınıları var.

Günün kelimesi:

Bu seferki bir terim. Bir yemek terimi de değil. Psychogenic fugue. Kabaca, baş etmesi zor gelen durumlarda hafızanın bir savunma mekanizması olarak kendini kapatması. Dinlediğim podcast'lardan birinde denk geldim, Sultan'ı Öldürmek'te. Bu romandaki antagonist, bana birini hatırlattı. Kurgusal karakterin kendine dair fikirleri ve episodları, bu insanın bazı gel-gitlerine biraz daha ışık tuttu. Anlam benim için önemli demiş miydim? Kelimelerin ve o kelimeler seçilerek söylenenlerin anlamı, olguların, kavramların, davranışların, her şeyin. Anlamı olmazsa, ya da ben anlayamazsam, olmuyor.

Yıldız günlüğü:

Haftalardır bir satır haber okumadım, karamsar kimseye maruz kalmadım, ahir zaman işleri ile hırpalanmadım. Haberleri siz bana verin :)

Yorumlar