Cennet miydi o zamanlar burası?

Buraya buradan geldik.

Bursa merkeze gitmeyeli yıllar olmuştu. İlk gidişim dokuz yaşıma rastlar, Kültür Park'ta bir Seyyal Taner konserine denk gelmiştik. Bir süredir Reşat Oyal Kültür Parkı adıyla anılan parkı indiğimiz akşam şöyle bir gezebiliyoruz sadece-anıt ağaçları ve gölü ile koca bir yeşil alan, akşamları da hala çok canlı.

İkinci gidişim, orta okul yıllarımda idi, Karacaali ve Narlı'da geçirdiğimiz birkaç haftanın güzel anıları aklımda, güzel manzarası gözümde kalmış. Yeniden göremedim, Gemlik, Trilye ve Mudanya ile birlikte bir sonraki sefere kaldı.

Bursa merkezde, ki ne kadar karmaşıklaşmış, ne kadar kaotik olmuş anlatamam, şöyle bir turluyoruz. Burada ne yemeli konusuna, iskender ve köfte klişesinden uzak durun diyerek başlayayım. Hayır, et sevmeyişimle alakası yok konunun. Gerekirse yenir. Ama, her yerde bulabileceğiniz ve nispeten aynı lezzeti alacağınız bu ikili için diğer yerel lezzetleri kaçırmayın.Her yörede bir yorumu olan kesme hamur-et çorbalarının buradaki versiyonu söble. Ardından servis edilen kestaneli kebabı ve kestaneli sarmayı tarif edemedim. Tarif de vermediler zaten, tekrar gitmek farz oldu.


Ardından otelimize geçiyoruz, Bursa kaleiçinde bir butik otel, Kitapevi'nde misafiriz. 1800'lere, belki daha önceye ait, dünya güzeli bir bina burası. Yerler rabıta bir kere. Pencereler büyük, tavanlar yüksek, kokusu...ev gibi. Odalarda kitaplıklar, kim bilir kimin okuyup sevdiği ve sonraki misafir için bıraktığı kitaplar. Bazı objeleri eşyayı görür de keşke sahibini tanısam der misiniz? Ben derim. Bunlar öyle kitaplar. Bu iç mimar da öyle biri. Odalar surlardan şehre bakıyor. Odaya giriş yapınca fark ediyorum ki penceremin altında o akşamın canlı yayını için tam teçhizatlı bir ekip ve fasıl var!

Bu güzel sürprizle biraz dinlenip bahçeye iniyoruz. Yemekler harika, bahçedeki kaplumbağalar, kuş evi, küçük çeşme, Mimarlar Odası'ndan ve ÇEKÜL'den nezaket gösterip bize eşlik edenlerin anlattığı Bursa öyküleri masalsı. Zevkli dekorasyonun müsebbibi ile de, işletmecisi ile de tanışıyoruz makanın. İçinde bulunmaktan mutluluk duyduğum akşamlardan birinde, saatler süren bir sohbetle, akşamı uğurluyoruz.

Ertesi gün hedefimiz Cumalıkızık. 2014 yılından bu yana UNESCO kültür mirası listesinde olan bu köy aslında tek başına listeye girmemiş. Kentsel alandaki bazı yapılar ve tampon bölgeler de listeye dahil. Hanlar Bölgesi (Orhan Gazi Külliyesi ve Çevresi), Sultan Külliyeleri (Hüdavendigar, Yıldırım, Yeşil, Muradiye) de miras alanı içinde. Küçük aile fertleriniz için Bursa miras alanlarını tanıtıcı yayınlara buradan ulaşabilirsiniz.

Köye gitmeden, hanları geziyoruz. İpek Han ve Koza Han, bana turistik gelen ve tüm dükkanlarda aynı ürünlerin satıldığı, ancak mimarisi elbette büyüleyici yerler. Bursa'nın tek üç katlı hanı olan Balibey Çarşısı'ndan şehre bakarak çayınızı içmeden devam etmeyin derim. Hanlara ulaşmak için yürüdüğünüz yollar ise, kısa bir an için dahi olsa, başka bir zamana adım attığınız hissini veriyor. Demirciler Çarşısı'nı, Irgandı Köprüsü'nü, Botanik Parkı'nı, Pirinç Han'ı, Çancılar ve Okçular Çarşıları'nı gezemedik, içimizde kaldı. Şehrin bu kısmında, Anadolu şehirlerindeki o ilginç hava vardı-benim için gözetilmekte olmak bu hissin adı, sizi bilemeyeceğim.

Yıldırım Belediyesi'ne bağlı kızık köylerinden biri olan Cumalıkızık'taise, eski Anadolu kasaba ve köylerinin havası, kendine özgü sıcaklığı, ve ne sevindirici idi ki, henüz ticari kaygılara gark olmamış bir ilgi ve samimiyet vardı. Kestane ağaçlarına bir hastalık gelmiş, ürettikleri ahududuyu soğuk zincir oluşturamadıklarından fabrikaya veremiyorlarmış, çevredeki çarpık kentleşme de onları tedirgin ediyor. Bir de pazar yerinde sattıklarını, üretim yeri standardını tutturacak tesis kuramadıklarından, başka pazarlara ulaştıramıyorlar. Bunların hepsi için çözüm üretiyorlar ama tek şikayetleri, zaten gelir kaynakları daralmışken, köye açılan kültür merkezinde çalışanların şehirden gelmesi ve gelirin kendilerine kalmıyor oluşu.


Sabah, kısa sürede dönmek üzere, deniz yoluyla ayrılıyoruz Bursa'dan. Devamı sonraki ziyaretlere.

Müziksiz kapatmayalım tabii. Bursa'nın da taşlarına türkü yakmışlar tabii, Ankara ve Adana'dan geri mi kalsın? Peki hiç santurla çalınanını dinlediniz mi?



O zaman, görüşmek üzere.



Resimler Bursa Büyükşehir Belediyesi, UNESCO Alan Başkanlığı ve Kitapevi Otel web sitelerinden.

Yorumlar