Son kadehte zehir sun saki


Yemek, bir keyif işidir. Bir ekip işidir ve yalnız yemek yapmak ve yalnız yemek kural ihlalidir. Bunlarda hemfikir olduğumuzu umarım.

Her keyifte olduğu gibi yemenin de riskleri var - kilo kontrolüymüş kaloriymiş miktarmış bunlar ilgi alanım değil, tadımızı kaçırmayacağım. Mutfakta, tabakta ve damakta epikürcüleri memnun eden ama ufak püfleri gözetmezseniz tadınızı epeyce kaçıracak şeylerden bahsedeyim biraz.

Mantarlar

Son zamanların beyaz yaka modası doğada küçük gruplarla mantar toplamak. Mantar turizmi. Ormandan "avlanan"lar içinde en sevdiklerim rengarenk olanlar, çok daha lezzetli olduklarını ve lezzetin zenginliğini artırdıklarını söyleyebilirim. En beğendiklerim kanlıca mantarı (turşusunu mutlaka deneyin), kurutulmuş borazan mantarı ve sarıkız mantarı. Elbette tazesini bulabilirseniz siyah trüf; buna apayrı bir tarif ayırmak gerek. Ne topladığınıza dikkat etmezseniz, mantarlar ölümcül olabilirler. Konuyu merak edenleri buradan alalım.

Konserveler

Yine hazırlandığı/konservelendiği ve saklandığı koşullara bağlı olarak kişisel deneyimle sabittir, ölümcül olmasa da serumluk zehirlenmelerle karşılaşabiliyorsunuz.

Peynirler ve Şarküteri

Evde yapmıyor ya da kendi kasabınızdan, kaynağını bildiğiniz üreticiden almıyorsanız salmonella ve brusella riski var. Hatta şarküteri ürünleri içindeki nitrit ve nitrat oranlarıyla ciddi sağlık sıkıntılarına ve zehirlenmelere yol açabiliyor.

Deniz ürünleri

Her türlü ağır metali rahatça barındırabildiği ve ülkemizde de genellikle ağır kontamine sulardan geldikleri için hem zehirlenme hem alerji riski var. İyi pişmesi önemli. Dondurulmuş kültür ürünleri tüketmekte sakınca görmüyorsanız risk düşük tabii, ama bunların da lezzeti ne bileyim, meh.

Kökler, bakliyat, meyve-sebze ve otlar

Çimlenmiş, buruşmuş, dokusu bozulmuş köklerin zehirlediğini herkes biliyor. Çiğ bakliyatı köklendirip daha sağlıklı oluyor zannıyla tüketmenin de pek hoş sonuçları olmuyor, lektin zehirlenmesi diye bir şey var bu hayatta. Bazı mevyelerin (yemişleri de bu gruba aldım, hadi bakalım) çekirdeklerinde siyanür var ve bunlardın yenebilir olanlarından ayarında tüketmezseniz epey tehlikeli. Vişne, elma, muskat, kayısı çekirdekleri, çiğ kaju ve o çok sevdiğimiz acıbadem mesela. 

Zehirli, hatta ölümcül otların en ünlüsü, Akdeniz kökenli baldıran. Maydonoz kökenli bu bitki, Socrates'in "siz beni öldüremezsiniz, ben kendim ölürüm" tepkisi olarak tarihe geçer. Bir başka zehirli ot, belladonna (güzelavratotu evet) ise edebiyat tarihinin en ünlü eserlerinden birinde, ufak bir plot twist ile romantik komedi olabilecekken bilinen en büyük teatral trajedilerden birinde, yine en ünlü kadın kahramanlardan birini, Juliet'i öldürür.

Nadir bulunanlar-az tüketilenler

Türkiye'de mutfak kültürüne girmemiş, iklime bağlı ya da ekonomik nedenlerle yetiştirilmeyen bazı ürünler var. Ravent, mürver gibi yiyeceklerde yine siyanür türevleri ver, yapraklarını yediklerinize karışmamasında fayda var. Mango kabuğu ve çekirdekleri de tüketilebilir değil.

Mutfağımızda görmediğim ve denemediğim, sularımızda mevcut olan, şeflerin sunabilmek için yıllarca eğitim aldığı gaga ağızlı balıkların (mesela balon balığı) sindirim ve üreme sistemlerinde felce yol açan tetrodoksin nam bir zehir var, illa egzotik ülkelerde bunları deneyeceğim derseniz aklınızda olsun. 

İçecekler 

Her yazının/sohbetin en sevdiğim yeri, sadede geleyim. Saded Arapça kökenli bir kelime. Özünü, amacını söyle, uzatma diyor :) Bu yazının yazılma sebebi, bu şarkı. Son kadehte zehir sun saki diyor, Socrates gibi bir nevi, bile bile. Ama bunun bir de bilmeden olanları var. Tarih boyunca yiyeceklerle, ama en çok dost sohbeti görünümlü toplantılarda, içeceklerle, en çok da alkolle zehirlenmiş krallar, kraliçeler, komutanlar, elçiler. Bütün büyük imparatorluklarda zehir, gerek tıp gerekse "diplomatik" nedenlerle hem çok araştırılan hem de çok kullanılan bir unsur olmuş.

Bakır, siyanür, arsenik, kürar, kurşun gibi maddeler, banotu, adamotu, baldıran, belladonna gibi otlar pek masum olmayan amaçlarla kullanılagelmiş. Sümerler ve Babillilerde, zehir bir cezalandırma aracı olmuş. Kadim Mısır'ın (bu konuya karşı boş değilim) en ünlü simalarından Kleopatra, yılan zehirlerini mahkumlar üzerinde bir süre denemiş, hangi yılanın zehri, hangi dozda, nasıl etki ediyor, zindanlarda bir laboratuvar ortamı yaratıp titizlikle araştırmış. Kendini zehirlemeye karar verdiğinde ise bir söylentiye göre deneye yanıla bulduğu en etkili zehri kadehine akıtıp konuyu kapatmış. 18. hanedandan Kraliçe Hatshepsut'un mezarında bulunan çömleklerden birinde yapılan toksikoloji incelemesi, kraliçenin zehirlendiğini gösteriyor. Cinayet aletini de ironinin ilk örneklerinden biri olarak yanındaki 8 kişilik yemek takımın bir parçası olarak gömmüşler. 

Atina'nın büyük veba salgınının suyun kasten zehirlenmesinden kaynaklı bir toplu kıyım olduğu rivayet edilmiş. Helenler, partilerken kadehlerini ortadaki bir havuzdan doldururmuş. Akıllı olanlar 3. kadehten sonrasını içmzmiş, çünkü biri zehirlenecekse, 3. kadehen sonra, herkes çakırkeyifken yapılırmış bu iş. İskender'in sonunu da içkisindeki zehir getirdi diye kayda geçmiş. Helenlerden sonra ortaçağda, kadehte zehir olmadığını kanıtlamak isteyen ev sahibi, ikram ettiği içkiyi sunmadna önce misafirinin kadehinden ilk yudumu kendi alırmış. Misafir ise kadehini ev sahibinin kadehine bu yudumdan önce güveninin bir işareti olarak vurup, ilk yudumu kendi içermiş. 

Ezoterik ve batıni bir tarikat olan haşhaşilerin, Melikşah ve Nizamülmülk'ü haşhaştan yapılan bir tür içecekle zehirlediği rivayet edilir. Bilge Kağan, Alp Er Tunga, Alaaddin Keykubat ve Karamanoğlu Mehmet Bey'in sofrada zehirlendiği söylenir. Osmanlıda çeşnicibaşı mesleğinin niye var olduğuna ek olarak değinmeye gerek yok sanırım. Araştırırken bir de şöyle bir ilginçlik buldum: mithridatizm. "Mithridatizm, kişinin ölümcül olmayan dozlarda kendisine zehir uygulaması ile zehirlerden etkilenmeyen hale gelmesi manasına gelecek şekilde Pontus Kralı VI. Mithridates’e atfen bu uygulamanın adı haline de gelmiştir." diyor acilci.net.

İranlılar, Çinliler, İtalyanlar, İspanyollar, Kuzey kavimleri, herkes birilerini zehirle bertaraf etmeye çalışmış, bunun tıp bilimine katkısı ise hiç de az olmamış. Neyse, her şey kararında, siz yediğinize içtiğinize dikkat edin yeter :)

Yorumlar