İstanbullu Samimiyeti


Böyle bir şey var. Birkaç saat önce yolda birinizle karşılaştım. Sayesinde altını çizerek bir daha ayırdına vardım bu gerçeğin.

İstanbullu çok yoğun. Çok koşturuyor, çok başarılı. Ayh çok yorgun. Herkes ona karşı ne kadar da anlayışsız. Pilates yapıyor, yogayla dinleniyor, tütsülerle Paulo Coelho'larla falan arınıyor. Ama başkalarının dedikodusunu yapmaktan geri durmuyor. Hiçbir yoga seansında birilerinin kuyusunu kazarken ulaştığı nirvanalara ulaşmıyor. Ah, ama lütfen bir ara kahve içelim. Görüşelim. Çok özleştik.

10 yıldır tanışıyoruz. Hiç birbirimizin evini görmedik mesela. 10 yıldır partilerde falan görüşüyoruz. Samimiyetimiz bu kadar. Ama kahve içeceğiz. Ne konuşacaksak?

Bu fikrimi paylaştığımda bu tiplemenin "daha çok plaza insanı olduğu" yorumu aldım. Belki. Ama samimiyetsizliğin dibini bana gösterdikleri için kendilerine müteşekkir olduğum gerçeğini değiştirmiyor. Daha samimi, daha bana benzer insanlara karışmak istiyorum. Onlar da deniz bana yaklaştıkça benden uzaklaşıyor mu ne... Denize yakın, denize bakarak ve denizi koklayarak yaşamak istiyorsam, sanırım biraz değişmem gerekecek.

Yorumlar