BİZİM GİBİ BİRİLERİ




Ortalamanın altı algı ve beğenilere ağır geldiğine inandığım, kitap okur gibi izlenmesi gereken Kuzeyde Bir Yer’in her bölümü her birimizin gri maddesinin kıvrımlarına farklı biçimlerde yer etti: Kafka, Nietsche, sevgili, felsefe, bağlılık, sanat, çekişme, hayatın akışı... Zihnin aynasında her biri KBY’den yankılar buldu...

Hayatının 10’lu yıllarının bir yeri 90’lı yıllara rastlayan hafızası kuvvetli herkesin aklının bir köşesinde bir dizi var... Ara sıra ‘ya hatırlıyor musun...’ la başlayıp ‘yaa...’ ile biten hayal kırıklığı tadında cümlelerle başka belleklerde izi aranan... Bulunamayan, ‘bir tek ben mi izlemişim???’ diye düşündüren... Kuzeyde Bir Yer. 1990-1995 yılları arasında çekilmiş, TRT’de de 90’lı yıllarda yayınlanmış bir diziydi. Cicely-Alaska’yı, kendi şahsına münhasır insanları konu edinmişti kendine, ve sıradan olmayan insanlara sıradan olmayan akşamlarda sunulurdu. Yani nasıl olur da kimse hatırlamazdı? Sonunda, bilgi patlamasının bir ürünü olan ‘ağ’da gezinirken diziyi hayal etmediğimi, kuzeydebiryer@yahoogroups.com ‘a rastlayınca sevindirik olarak fark ettim. Ortak özelliği ‘farkındalık’ olan grup şimdilerde dizinin bölümlerini arşivliyor, bir yandan da güzide TV kanallarımızda dizinin yeniden yayınlanması için ‘lobi’ faaliyetleri sürdürüyor :)

‘Peki bu dizi neymiş ki?’ Sorusunu soranlara kısa yoldan önerim, İpek Ataberk’in hazırladığı www.kuzeydebiryer.com sitesine girip şöyle bir dolaşmaları. Sonra beğenenler gruba üye olsun, bölümleri bizlerle izlesin, vb... Diğer yola gelince, ön bilgi edinmek isteyenler yazının kalanını okusun...
KBY, aslında Roslyn, Washington’da çekildi. Roslyn ve Cicely adında iki kadının 1900’lü yılların başında adsız bir Alaska kasabasına gelip buraya yerleşmesi ile ‘kurulan’ ve onlardan birinin adını alan Cicely, aslında hayali bir kasaba yani. Dünyanın dört bir yanındaki hayranların yazışma grupları ile hala oyunculardan ve ‘Cicely’den’dan haber alınabiliyor. Bu gruplardan akan bilgiye göre, dekordan ibaret olan bu ‘yolun sonunda ne var?’ yerleşimi, yakın zamana kadar kısmen de olsa Roslyn’de duruyordu. Diziyi izlemiş olan şanslı azınlık, hala her yıl Moosefest etkinliği ile hayali kasabanın dekorundan arta kalanların yakınında buluşuyor, kendi gibi insanların varlığının tadını çıkarıyor.
30’lu Yaşlar dizisinin de yapımcısı olan Joshua brand ve John Falsey’in elinden çıkan yapım, toplam 6 sezon gösterildi ve 60’ar dakikalık 110 bölümden oluşuyordu. Sürekli kadrosunda:
Guru’da oynamış tanıdık yüz, Rob Morrow, kasabanın Yahudi, New York’lu, huzursuz doktoru Joel Fleischman’ı,
Barry Corbin ‘müteşebbis Amerikan öncüsü’ ruhlu Maurice’i,
Çelik Manolyalar, Dağcı, Dr. T ve Kadınları gibi filmlerden hatırlayacağınız Janine Turner dört nişanlısı da talihsiz kazalarda ölen kargo pilotu Maggie’yi,
John Cullum, en iyi dostuyla ‘kız meselesi’ yüzünden arası açılan kasabanın yegane sosyal aktivite mekanının sahibi Holling’i,
Darren E. Burrows kızılderili kökenli bir yetim olan, fazla yüksek IQ’dan muzdarip sinema meraklısı Ed Chigliak’ı,
John Corbett, Maurice’in kurduğu radyo KBHR’de DJ’lik yapan filozof ruhlu Chris’i,
Cynthia Geary, Maurice ve Holling’İn arasına giren ‘sarı kedi’, küçük kasaba kızı ve dizinin bir bölümünde baştan sona kadar sadece şarkı söylemiş olan, hadi kibarca saf diyelim, Shelly’i,
Elaine Miles, ki aslında dizi seçmelerine annesini getirmiş ama kazara kendi seçilmiştir, sessiz sakin ve ırkına özgü bilgeliği canı konuşmak istediğinde ortaya çıkaran Marilyn’i,
Bu yakınlarda ölen Peg Phillips ise kasabadaki ‘her derde deva köy bakkalı’nın sahibesi Ruth-Anne’i canlandırdı. Una Volta in L’inverno bölümünde Ruth Anne İtalyanca öğrenmek istemiş, Shelly ise ona öğretmeye gönüllü olarak hem Ruth-Anne’i, hem de bizleri sahip oldğu bu bilgiyle son derece şaşırtmıştı...

Bunlar dışında, kalplerin kahramanı ren geyiği Morty ve diziye aralıklarla girip çıkan Adam Arkin’in canlandırdığı adamım Adam, hatta efsanevi ayı Jesse gibi pek çok karakter oldu, ki Joel’in yerine gelen kasaba doktoru Capra’nın adını dahi anmak istemiyorum... Ortalamanın çok çok üstündeki bu dizi izleyenlerden ‘entelektüel uyarıcı’ yorumuna nail olurken (bu yorum ABD’li izleyiciden gelmiş dikkatinizi çekerim), otoritelerden ise iki adet altın kürey, en iyi oyuncu, en iyi yardımcı oyuncu, ses, müzik, vb dallarında ise 55 adet adaylık aldı.
Kuzeyde Bir Yer, büyük elma New York’da başlar. Eğitimini henüz tamamlamış Joel, zorunlu hizmet için Alaska’ya gönderileceğini öğrenir. İlk tepkinin ardından kader sorusu gelir: istediğim an geri dönebilir miyim? Cevap ‘evet’tir... Binlerce dolar ve muhtelif cezalar karşılığında ‘Alaska Riviera’sını bırakıp dönebilir tabii... İşte biz fanileri Cicely’e götüren uçak Joel’le birlikte kalkar, 110 bölüm boyunca Joel’in evrilmesini, Alaska’nın onu yeniden şekillendirmesini, Maggie’yle çekişmesini, Marilyn’in sessizliğini, Ed’in arayışını, izler ve ‘hayali’ kasabanın iliklerine kadar gerçek, bir o kadar da gerçeküstü öyküsüne kapılır gideriz...
Belki temel karakterler birkaç cümle ile kendilerini anlatıp benim kötü cümlelerimden sizi kurtarır:
‘İnsanlar hep sevdiklerinin sevmedikleri bir tarafını bulur -yemek yiyişleri, ayak tırnaklarını kesişleri- gerçek bir ilişkide gereken şeylerden biridir bu. Ben pek beceremem, ama çoğunuz bu dertten kurtulup evdeki huzuru sürdürebiliyor. Diğer taraftan, ben bir kusur gördüğümde, romantizmin zırhı delinmiş, bir işaret gelmiş demektir: Bu, aşkın arka kapıdan çıkıp sizi terk etmek üzere olduğunun kesin belirtisidir... Adios. Finito, benito.’
Chris’in sevgilinin kusurları üzerine bu düşüncesi, nedense tam da ‘aşk bitti’nin ortaya çıktığı, sevgilinizin temizlemeden bıraktığı saç fırçası ya da ortalık yerde öylesine bıraktığı çorapları, ya da belki ortasından sıktığı diş macunu tüpü size kısa devre yapma sebebi gibi göründüğü anlarda kendini doğruluyor bence...

Şef Seattle dedi ki... (Marilyn, Bölüm 5:22, Grand Prix)

Ölülerimiz, asla onlara ‘oluş’u veren güzel dünyayı unutmaz. Çağlayan nehirlerini, yüksek dağlarını, derin vadilerini… Ve büyük bir şefkatle geride kalanların kalplerindeki yalnızlığı izlerler, çoğunlukla de geri gelip onları ziyaret ederler…
Eh umarım Şef Seattle haklıdır... Özlemek kavramı da bu durumda yalan oluyor galiba =)
Karanlık Taraf (Chris,Bölüm 3:05, Jules ve Joel)
Her insan ruhunun bir "karanlık taraf"ı vardır. Obi-Wan Kenobi olmak isteriz, çoğunlukla da oluruz, ama hepimizin içinde bir Darth Vader vardır. Mesele, bunun ya şu/ya bu denebilecek bir durum olmamasıdır. Dialektikten bahsediyoruz, iyi ve kötünün ‘biz’e dönüşmesinden. Bilirsiniz, kaçabilirsiniz ama saklanamazsınız. Deneyimlerimden öğrendiğim şey, karanlıkla yüzleşmeli, gözlerinin içine bakıp ona sahip olmalı.
Kardeşim Nietzsche’nin dediği gibi, insan olmak karmaşık bir iştir, bu yüzden de ruhun gece yüzünü Kabul edin gitsin, ona evet deyin...
(Nietzsche'nin bu sözlerini A Nietzsche Reader’da bulabilirsiniz)
Bunun üzerine Loreena McKennitt’in bir albümündeki sözleri kime ait hatırlayamadığım ‘Dark Night of the Soul’u okumanızı öneririm... Bu fikre bütünlük ve tutarlılık getiriyor sanki, ve sanki bir de ruhun ‘süresine’...
Eh, gördüğünüzü beğendiyseniz, beğendiğinizi benimsediyseniz, sizi de bekleriz. Şimdilik benden bu kadar.

Yorumlar